14 Nisan 2012 Cumartesi

MÜMİNİN MİRÂCI!...

İnsan vücudunun havaya, suya, gıdaya ihtiyacı olduğu gibi, insan ruhunun da namaza ihtiyacı vardır. Namazla kazanılanlar hem çok kıymetlidir, hem de ucuz ve az masraflıdır.

Gören göze ibret vardır herşeyde. Namazın önemini anlatan şu hikayecik de ne kadar ibretlidir; Bir zamanlar bir hâkim iki hizmetkârını her birine 24 altın vererek iki ay mesafede olan çiftliğine ikâmet etmeye gönderir ve onlara der ki; 'Bu parayla hem yol ve bilet masrafınızı yapın, hem de oradaki meskeninize lâzım olan şeyleri temin edin. Bir günlük mesafede  araba, gemi, tren ve uçağın bulunduğu bir istasyon vardır. Sermayenize göre binin.'' Hizmetkârlar efendilerini dinleyip yola çıkarlar.

Hizmetkârlardan bir tanesi istasyona kadar biraz masraf eder, ama o masraftan efendisinin hoşuna gidecek bir kazanç elde eder. Sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr ise hata eder, istasyona kadar 23 altınını israf eder, elinde bir tek altını kalır. Diğer hizmetkâr zarardaki arkadaşını uyarıp der ki, ''Şu liranı bir bilete ver de, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir( çok cömerttir, karşılık beklemeden verendir, günahı örtendir, hata yapanı affedendir), belki seni affeder, sana merhamet eder, seni de uçağa bindirirler, bir günde ikâmetimize gideriz. Yoksa iki aylık çöl yolunda aç, yayan,yalnız gitmeye mecbur kalırsın.'' 

İşte bu hikayecikte anlatılan hâkim, Rabbimizdir. O iki hizmetkârdan biri dindar, namazını şevkle kılandır. Diğeri ise gafil ve namazsız insandır. O 24 altın, yirmi dört saat her gündeki ömürlerimizdir. Ulaşmaya çalıştıkları o çiftlik cennettir. İstasyon ise kabirdir. O seyahat kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. 

Amele ve takvaya göre o uzun yol çeşitli şekillerde kat edilir. Bir kısım takva ehli bin senelik yolu şimşek gibi bir hızla bir günde kat eder. Bir kısmı ellibin senelik yolu bir günde geçer. O bilet ise namazdır. 

Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle birlikte kâfi gelir. Gününün 23 saatini kısacık dünya hayatına sarfeden, o sonsuz hayatı için bir tek saatini sarfetmeyen ne kadar zarardadır, nefsine zulmetmektedir, akılsızca hareket etmektedir. 

Namazda aklın ruhun ve kalbin büyük bir rahatı vardır. Beden için ağır bir iş değildir. Üstelik namaz kılanın, diğer mübah dünya işleri ibadet hükmünü alır. Bu şekilde bütün ömür sermayesi ahirete mâl edilebilir. Fani ömrünü sonsuzlaştırmış olur inşallah.

Namazın manası Cenab-ı Hakkı tespih, tâzim ve şükürdür. Yani Rabbimizin celâline karşı söz ve fiilen 'Sübhanallah' deyip, O'nun(cc) her türlü eksiklikten uzak olduğunu beyan ederiz. Ve kemaline karşı 'Allah-ü Ekber' deyip, Rabbimize saygı gösterip, O'nu(cc) ulularız. Cemâline karşı kalben, lisanen ve bedenen 'Elhamdülillah' deyip şükrederiz. 

Tespih, tekbir ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedir. Bu sebeple namazın hareket ve ezkârının her yerinde bu üç şey bulunur ve ayrıca namazın arkasından bu üç mübarek kelime 33er kere tekrar edilir. 

İbadet, kulun Allah(cc) huzurunda kendi kusur, acz ve fakrını görüp, Rabbinin huzurunda muhabbetle secde etmesidir. İnsan nasıl şu kainatın küçültülmüş örneğidir, Fatiha-i Şerife Kur'an-ı Azimüşşan'ın nurlu numunesidir, namaz da bütün ibadet çeşitlerini kapsayan nurlu bir listedir.(Risale-i Nur)

Efendimiz(sav) 'Namaz benim gerçek göz aydınlığımdır,' buyurmuştur. Başkalarının bir kısım şeylere duyduğu arzuyu Efendimiz(sav) namaza duymuştur. Mübarek ayakları şişecek kadar kıyamda durmuş, bazen bir rekatte birkaç cüzü okumadan rükuya varmamış, namaz esnasında haşyetle dolu yüreğinden kaynayan tencerenin sesi gibi hıçkırıklı ağlama sesi duyulan, secde ederken Hak karşısındaki saygısından dolayı kıvrım kıvrım kıvranan Efendimiz'in(sav) namaz ibadeti üzerinde hassasiyetle durması sahabe efendilerimizin de birer namaz aşığı olmalarına vesile olmuştur. 

Öyle ki sahabe efendilerimiz benizleri atmış, yüzleri sararmış bir şekilde sabahlarlardı. Çünkü gecenin çoğunu namazda geçirirlerdi. Bazen dakikalarca kıyamda kalırlar, bazen de uzun süre secdeye kapanırlardı. Cenab-ı Hakka içlerini dökerken rüzgarlı bir günde sallanan ağaçlar gibi sallanır, gözlerinden elbiselerini ve yeri ıslatacak kadar yaş dökerlerdi. 

Namazın lezzeti onlara bedeni yorgunluklarını unuttururdu ve o vuslat dakikaları hiç bitmesin isterlerdi. Sabah olunca yüzlerine yağ sürerler, gözlerine sürme çekerler ve halkın içine sanki geceyi hep uykuyla geçirmiş ve iyice dinlenmiş gibi çıkarlardı.

''Allahım!  Efendimiz(sav) namazı hangi enginlikte kılıyor idiyse bizlere de o idrâki lûtfeyle, namazın manasını bizim ruhlarımıza da duyur, Rabbim Efendimiz'in(sav) eda ettiği gibi namaz kılmayı ve onu benliğimizin bütün zerrelerinde duymayı, namaz esnasında Senden başka bütün düşüncelere karşı kapanmayı ve tamamen namazlaşmayı bizlere de nasip eyle!'' (F.Gülen)

''Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duayı çok yapın.''Hz.Muhammed(sav)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder