Kâab bin Züheyr, Arabın büyük şairlerinden ve küfür tarafından... Allah'ın(cc) kendisine verdiği
tılsımlı silâhı Allah Resûlü'nün(sav) aleyhine kullanıyor ve müslümanların gönülden kan gütmesine
sebep oluyor.
Babası Züheyr de büyük şair... Bir gün bir rüya görmüş... Gökten bir ip uzatmışlar... Koşmuş...
Tutunmak, yapışmak istemiş... Olamamış... Yetişememiş...
Züheyr kitap ehliyle yatıp kalkan bir hakîm olduğu için ona, bu türlü insanlar rüyasını şöyle tâbir
etmişler;
-Âhir zaman Peygamberi gelecek ve sen ona yetişemiyeceksin...
Züheyr, oğullarına şu nasihati vermiş;
-Her alâmet gösteriyor; bir büyük nebî gönderecek Allah(cc)... Ben yetişemiyeceğim zahir... Siz
ona iman ediniz!
Böyleyken Kâab ve kardeşi, Allah'ın Resûlü'ne(sav) inanmadılar ve babalarının öğüdünü olsun,
hatırlamadılar. Kardeşi;
-Ben gidip şu nübüvvet dâvası eden insanı bir göreyim!
Dedi ve gitti ve O'nun(sav) meclisine girer girmez müslüman oldu. Allah'ın Resûlü(sav) Tâif'den döndükleri zaman da kardeşine haber yolladı;
-Hemen gel ve müslüman ol! Çekinme! Çünkü O, tövbe edenleri ve Hakk'a gelenleri affeder.
Kâab, Allah Resûlü'nün(sav) fermânı ile her nerede görülürse hemen öldürülmesi gerekenlerden...
Kâab, Medine'ye geldi; Allah Resûlü'nün(sav) etrafındaki sahabîler halkasının yanına sessizce diz çöktü.
Kimse ona bakmıyor...
Allah'ın Sevgilisi'ne(sav) hitap etti;
-Ey Allah'ın Resûlü!. Kâab bin Züheyr küfründen dönmüş ve günahlarına tövbe etmiş.. Kapıda,
senden af ve emân istiyor. Ne buyurursun? Huzuruna getirsem tövbesini kabul eder misin?
-Evet...
-Kâab benim!
Kılıcına davrananları, Allah'ın Resûlü(sav), bir işaretiyle hareketsiz bıraktılar. Ve Kâab, diz üstü meşhur
kasidesini okudu.
Kâab;
''Sen Resûlsün, âlemin ziyalandığı nur;
''Hak ve bâtıl arasını kesen Allah'ın kılıcı...''
Kâab gönlünün bütün şahlamşiyle okuduğu kasidesinde buraya gelince, Allah'ın Sevgilisi(sav),
arkalarındaki hırkayı çıkarıp Kâab'ın üstüne attılar. Kâab bin Züheyr'in üstüne ebediyet düşmüştü.
Muaviye'nin halifeliğinde bu hırka için Kâab'a onbin akçe gönderildi. Fakat O'nun(sav) peygamberliğini
kabul ettiği andan itibaren, şiirin de hakikatini bulan büyük şair Kâab şu cevabı verdi;
-Allah Resûlü'nün(sav) hırkasından ayrılamam... Kâab'ın ölümünden sonra Muaviye o hırkayı
yirmibeşbin akçeye vârislerinden satın aldı; ve işte o hırka sultan elinden sultan eline geçerek bugüne kadar
geldi.
N.F.Kısakürek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder