وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ
''Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.'' Enfâl Sûresi(30)
Kureyş müşrikleri hicret eden Müslümanların Medineli Müslümanlar tarafından korunduklarını, yardıma mazhar olduklarını ve onlarla birleşip kuvvetlendiklerini görünce telâşa kapıldılar. Hele, Peygamberimiz'in(sav) de bir gün hicret edip, başlarına geçeceğini, kendilerine karşı savaşabileceğini ve gerektiğinde Şam ticâret yollarını bile kesebileceğini düşününce telâşları büsbütün arttı.
Derhal bu hususu görüşüp tedbir almak için Dârü’n-Nedve’de toplanmayı kararlaştırdılar.
Dârü’n-Nedve; Resûl-ü Ekrem Efendimiz'in(sav) atalarından Kusay bin Kâb’ın, kapısı Kâbe’ye bakan konağı idi. Kureyş ileri gelenleri mühim işlerini hep burada toplanıp konuşur, meşveret ederlerdi.
Peygamber Efendimiz'in(sav) işini görüşmek üzere de, daha önceden kararlaştırdıkları günün sabahında Dârü’n-Nedve’de bir araya geldiler.
Bu sırada düzgün giyimli, cin bakışlı bir ihtiyarın kapıda dikilip durduğunu gördüler. Tanımadıkları bu adama, “Kimsin?” diye sordular.
“Necidli bir ihtiyarım,” diye cevap verdi adam. “Böyle bir toplantının yapılacağını duymuştum. Ben de katılıp fikirlerimi söylemek istedim. Uygun görüp görmediğim tedbirler hususunda mütalâalarımı beyan etmek istiyorum!”
Kureyşliler, “Olur, gir!” dediler ve onu içeri aldılar.
Aslında ihtiyar, insan suretine girmiş bir şeytandı.
Toplantıda yüz kadar Kureyşli bulunuyordu. Alınacak karardan hemen haberleri olmasın diye, Hâşimoğulları'ndan sadece İslâm düşmanı Ebû Leheb alınmıştı.
“Muhammed için ne gibi bir tedbir almamız lâzımdır?” diyerek meseleyi görüşmeye açtılar.
Bazıları, “Onu zincire vurup hapsettirelim” fikrini ileri sürdüler.
Necidli bir ihtiyar suretine girmiş olan şeytan, “Hayır” dedi. “Vallahi bu görüşünüz uygun değildir. Siz O'nu hapsettirecek olursanız, bunu duyan arkadaşları üzerinize yürürler. O'nu elinizden çekip alırlar. O'nun telkin ve propagandası ile çoğalarak bu işte size galip gelirler. Siz başka bir tedbir düşününüz.”
Bunun üzerine bazıları, “O'nu aramızdan, memleketimizden sürüp çıkaralım! Aramızdan ayrıldıktan sonra nereye giderse gitsin” dediler.
Necidli ihtiyar tekrar söz aldı ve şöyle dedi:
“Hayır, vallahi, bu düşünceniz de yerinde değildir. O'nun sözünün güzelliğini, tatlılığını, getirdikleri ve tebliğ ettiği şeylerin insanların kalblerine hâkim olup durduğunu görmüyor musunuz? O'nu aranızdan kovacak olursanız, O da Arap kabileleri arasında dolaşır ve onlara hâkim olur. Sonra da üzerinize yürüyerek, size istediğini yapabilir. Onun için siz başka birşey düşününüz!” dedi.
Sonunda Ebû Cehil söz aldı ve “Vallahi, ben O'nun hakkında hiç bir zaman düşünemeyeceğiniz bir tedbir düşündüm” dedi.
“Nedir o?” diye sordular.
Ebû Cehil fikrini şöyle açıkladı:
“O'nu öldürmekten başka çâre yoktur. Bunun için de, aramızda her kabileden güçlü kuvvetli birer delikanlı seçeriz. Sonra onların herbirine keskin birer kılıç veririz. Hepsi birden O'nu vurup öldürürler. Böylece O'ndan kurtulmuş oluruz. Kimin öldürdüğü de belli olmaz. Böyle olunca da Haşimiler, bütün kabilelerle çarpışmayı göze alamazlar ve çâr nâçar diyete razı olurlar. Biz de diyetini ödeyip meseleyi hallederiz.”
Necidli ihtiyar kılığına girmiş olan şeytan ileri atıldı ve “En doğru fikir ve uygun çâre budur” dedi.
Diğerleri de Ebû Cehil’in bu görüşünü kabul ettiler ve dağıldılar.
Kureyş müşrikleri Resûl-i Ekrem Efendimiz'in(sav) vücudunu ortadan kaldırmak için kat’î karar almışlardı ve bunun için faâliyetlerini sürdürüyorlardı. Bu sırada Cenâb-ı Hak, Sevgili Resûlü'ne(sav) hicret emrini verdi.
ALLAH u ekber!
YanıtlaSil