14 Mayıs 2013 Salı

CENNET...

Ey aziz; malûm olun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki, Hak Tealâ, arş ve kürsünün altında, yedi göğün üstünde, arşın nûru ile sudan sekiz cennet yaratmıştır. Bunlar, biribirinden yüksektir. En yükseği Adn cennetidir ki, Mevlâ'nın görülme yeridir. 

Birinci cennetin ismi, Dârülcelâl'dir ki, beyaz incidendir. 
İkinci cennetin ismi, Darüsselâm'dır ki, kırmızı yakuttandır. 
Üçüncü cennetin ismi, Cennet'ül-mevâ'dır ki, yeşil zebercettendir. 
Dördüncü cennetin ismi Cennet'ül-huld'dur ki, sarı mercandandır. 
Beşinci cennetin ismi, Cennet'ün-naim'dir ki, beyaz gümüştendir. 
Altıncı cennetin ismi, Cennet'ül-firdevs'dir ki, kırmızı altındandır. 
Yedinci cennetin ismi, Cennet'ül-karar'dır ki, misktendir. 
Sekizinci cennetin ismi, Cennet'ül-adn'dır ki, terleyen incidendir. Bu Adn cenneti, surlarla çevrili bir şehrin ortasındaki yüksek dağın üzerinde bulunan iç kale gibidir. Bütün cennetlerin içinde ve ortasında olduğundan, hepsine komşu, şereflendirilmiş bir mekândır; cennetlerin nehirlerinin çoğunun kaynağıdır. Burası sıddıkların, hâfızların makâmıdır. Rahman'ın tecelli mahallidir.

Her cennetin bir kapısı vardır ki, uzunluğu ve genişliği yüz yıllık yoldur. Her kapı iki kanatlıdır ve tek parça sarı altındandır. Çeşitli renklerde cevherle işlenmiş ve nice bin nakış ile süslenmiştir. 

Birinci cennetin kapısı üzerinde: "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah" yazılmıştır. Öteki kapıların üzerinde; "La ilahe illallah diyene azap etmem" yazılmıştır. 

Bütün cennetlerin toprağı misk, taşları cevher, bitkileri, zaferan çiçeklerinin renginde, kıpkırmızıdır. Binalarının bir cephesi altın, bir cephesi gümüş ve sıvası amberdendir. Sarayları terleyen incidir, köşkleri sarı yakuttur. 

Sarayların ve binaların kapıları hep mücevherdir. Her sarayın önünde dört nehir akar. Nehirlerden biri âb-ı hayat, biri hâlis süt, biri tertemiz şarap, biri saf baldır. Nehirlerin etrafı meyveli ağaçlarla baştan aşağı bezenmiştir. Cennet ağaçlarının dalları kurumaz, yaprakları dökülüp çürümez, meyveleri sürekli tazedir. 

Yedi cennetin en âlâsı olan sekizinci cennette nice akan ırmaklar daha vardır. Bunlardan biri rahmet nehridir ki, bütün cennetleri dolaşır. Suyu, hepsinden saf ve baldan tatlıdır. Rengi kardan beyazdır. Kumu inciden üstündür. Cennet nehirlerinin biri dâhi Kevser Nehri'dir. Hak Tealâ, onu, sevgili Habibi Muhammed(sallallahu aleyli vesellem) Hazretleri'ne vermiştir. Nitekim ona hitap edip: "Biz sana Kevser'i verdik," (108/1) buyurmuştur. 

O nehrin genişliği üçyüz fersah mesâfedir. Onun kaynağı arşın altı olup, oradan Sidre'ye gelir, oradan Cennet-i Firdevs'e dökülür. Öyle süratli akar ki, yaydan fırlayan ok gibi Firdevs-i âlayı ve altında olan cennetleri geçerek dolaşır. Rengi sütte beyaz, tadı şekerden şirin, kokusu amberden hoştur. Ondan bir kere içen bir daha susamaz. Asla bir illet ve hastalık görmez. Lezzeti ebedi damağından gitmez. 

İlk cennetin kapısı yanında, Kevser nehrinin kenarında, renkli cevherlerden kâseler vardır, sayıları yıldızlardan çoktur. Ümmetlerin haşrinden sonra, cehennem köprüsünden geçenler, Habib-i Ekrem(sallallahü tealâ aleyhi vesellem) cennete girmeden önce ümmetiyle ondan içseler gerektir. Kevser nehrinin kenarlarında, terleyen inciden ve kırmızı yakuttan daha saf yüksek ağaçlar vardır ki, dalları çeşitli sadâlarla nağme ederler. Dallar üzerinde cins cins kuşlar değişik seslerle tesbih ederler. 

Cennet nehirlerinin biri, Kâfur Nehri'dir. Biri Tesnim nehri, biri Selsebil nehri, biri mühürlü Rahik nehri'dir. Bu nehirlerden başka yüksek cennetler içinde nice bin akan nehir vardır ki, etraflarında nice yüzbin meyveli ağaçlar vardır. Cennetlikler için nice ipek döşekler gibi, nice bin gözalıcı elbise vardır. Nice çeşit lezzetli yiyecekler ve tertemiz içecekler vardır ki, hesabını ancak Hak Tealâ bilir.

Cennetlerin genişliği, yani sekiz sûrundan her iki sûrun arası, yer ve gök arası kadar farz olunup, cennetlerin uzunluğu hudutsuz ve sınırsız sayılmıştır. Fakat cennetlerin derecelerinin tümü, altıbin altı yüz altmışyedi derece bilinmiştir; Kur'an âyetleri sayısınca hesaplanmıştır. Her iki derecenin arası, beşyüz yıllık mesafe bulunmuştur. Çünkü cennetlikler, ezberledikleri Kur'an ayetleri adedince derecelere nail olmuşlardır. O halde Kur'an hâfızları, cennetlerin en üstününü bulmuşlardır ve Adn cennetinin ortasına ulaşmışlardır.

İbrahim Hakkı Erzurumî Hazretleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder